Yardım Faaliyetleri - Arakan
Yardım Faaliyetleri - Arakan
02.02.2018
Öncelikle Arakan faaliyetleri kapsamında Bangladeş sınırındaki kamplara gitmeyi nasip eden ve bizi dünyanın bir ucundaki Rohingyalı müslümanlarla kardeş kılan Allah’a hamd olsun.


9 Ocak Salı günü ekibimizle beraber Trabzon’dan İstanbul’a doğru yola çıktık. İstanbul’dan ise gece 04:00 gibi yani Çarşamba günü Bangladeş’in başkenti Dakka’ya yaklaşık 7 saatlik yolculuğun ardından indik. 3 saatlik zaman farkı ile saat 13:00 gibi orada olduk. Havaalanında ki sıkı kontrol ve vize işlemlerinin ardından saatin ilerlemesi ile Dakka’da kalacağımız yere yerleştik. Daha sonra Budist çetelerinin zulmünden kaçan ve göçe zorlanan Rohingyalı Müslümanların bulunduğu Arakan’a en yakın yer olan Cox’s Bazar’a gidebildik. Bizi orada İHH’nın sorumlusu Muhammed Muaz abi ve partner kurumun çalışanları karşıladı. Saatin geç olması ile Cox’s Bazar’a konaklamak için kalacağımız yere doğru yola çıktık. Rohingyalı Müslümanları görmek ve yardımları ulaştırmak için heyecanla sabahı bekledik.

Cuma günü kahvaltımızı yaptıktan sonra partner kurumumuzun çalışanları ile beraber Gundum-3 kampına doğru yola çıktık. 1,5 saatlik yolculuğumuzun ardından yaklaşık 65.000 kişinin yaşadığı kampa ulaştık. Bu arada 1996 yılından itibaren Cemaat-i İslâmîye’den olan bu partner kurumumuzdan İHH oldukça memnum.  Çünkü dürüst insanlar, açıkçası diğer yardım kuruluşlarının çektiği yüksek fiyat sıkıntısını İHH yaşamıyor. Bu kampta dikkatimizi çeken insanların bizim Müslüman olduğumuzu selam verince anladıklarında tebessüm etmeleriydi. Tabi yıllarca Müslüman olmayanların zulmü altında yaşadılar ve hala yaşıyorlar. Tüm hakları elinden alınan Rohingyalı Müslümanlara en son 25 Ağustos 2017’de 9 tane Budist polisin öldürülmesi bahane edilerek (ki bunu kurgulayanlar da Arakan’da zulmü yapanlar) tekrar katliama başladılar.

Gundum-3 kampında Bangladeş askerlerinin belirlemiş olduğu dağıtım merkezlerinde kumanya yardımlarımızı dağıttık. Burada her ne kadar Bangladeş hükümeti Arakanlı Müslümanları istemese de askerin merhametli olması ve halkın çoğunluğunun da şikâyetçi olmaması gerçekten çok güzel.

Kardeşlerimize kumanya dağıttıktan sonra oradan ayrılıp TİKA’nın her gün 20 bin kişiye sıcak yemek dağıttığı bölgeye gittik. Oraya vardığımızda bambularla çevrili kontrol altında olan ve ellerinde yemek kapları (bizim meştebe diye ifade ettiğimiz kaplar) olan yüzlerce çocuğu görünce daha fazla dayanamadım ve gözyaşlarına boğuldum. Hem de burada zaten acı ile yoğrulan insanlara tebessüm edeceğimi, asla üzülmeyeceğimi demememe rağmen. Barınma, eğitim, sağlık ve gıda gibi her şeyden mahrum bırakılan çocuklara başta kendim olmak üzere tüm Müslümanlar adına ağladım. Buradaki Müslümanlar böyle yaşarken bizler nasıl rahatça yiyip, içip gezip dolaşabiliyoruz!

Sevgili Peygamberimiz "Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar."  buyurmuşken buradaki manzara karşısında sorumluluğumuzun çok büyük olduğunu yaşayarak öğrendim.

Daha sonra Sağlık Bakanlığının çadırlardan oluşturduğu hastaneyi ziyarete gittik. Bu çadırlar son derece kaliteli ve değerli olduğunu ifade edebilirim. Burası o bölgedeki insanların fazlasıyla ihtiyaç duyduğu yer. Aynı zamanda İHH’nın yan kuruluşu olan AID (Uluslararası Doktorlar Derneği)’nin 2 tane doktor gönüllüsü buralardaki kampları gezerek hastaları tedavi ettiğini belirtmem gerekir ve bu hizmetler sürekli devam etmekte. Bu çadırdan sona bakanlık 180 yataklı ikinci bir hastane inşa edecekmiş.

Cuma namazını kılmak için mescide geçtiğimizde oradaki imamın namazdan önceki sohbetinde sadece anladığımız Ensar-Muhacir sözü ve akabinde bizleri göstermesi beni çok etkiledi. Muhacir olan kardeşlerimizi Rabbimizin sıkça övdüğü Ensar halkından gerçekten olabilecekmiyiz. Namazdan sonra kardeşlerimizle kucaklaşıp oradan ayrıldık. Daha sonra kampları gezip insanlarla muhabbet edip sıkıntılarını dinledik. Zulümden dolayı eşini, çocuklarını kaybedenlere şahit olduk. Cuma gününü böyle geçirdikten sonra konakladığınız yere geri döndük.

Sonraki gün yaklaşık 100 bin insanın yaşadığı Balu Khali kampına doğru yola çıktık. 1 gün önce kesilen 9 adet büyükbaş adak-akika kurbanın pişirilip sıcak yemek olarak insanlara dağıtımını yaptık ve yine kumanya dağıttık. Bizden hemen sonra Malezya ve Fransa’dan gelen yardım kuruluşlarının da bu kamp da yardım faaliyetlerine şahit olduk. Malezya’dan gelenler İHH’nın oradaki partner kuruluşu idi.  Fransa’dan gelen yardım kuruluşunun başkanı sonradan Müslüman olan bir Fransız. Bize İngilizce nerelisiniz diye sorduğunda Türkiye-Trabzon söylediğimizde “nasılsınız” demesi bizi güldürdü. Bir insanın hidayete erdikten sonra güzel işler yaptığını şahit olmazım bizi şaşırttı ve çok mutlu etti.

Ekiple beraber 2 gün boyunca en mutlu anımızı yaşadığımız Balu Khali kampında bulunan çocuk eğitim merkezine gittik. Çocukların bizi görünce hep birlikte “esselamunaleykum” demeleri ve sonrasında dua etmeleri bizi bu şartlarda böyle kısıtlı imkanlarda bile yetiştirmeye gayret gösterenlerin olduğunu görmek çok mutlu etti. Bu eğitim merkezlerinden 9 tane varmış ve her birinde yaklaşık 150-200 çocuk mevcutmuş. Masrafları İHH üstlenmiş durumda. Bizler gelirken yanımızda getirdiğimiz şeker, balon, toka, tişört, araba ve çeşitli oyuncakları burada dağıttık. Sevinçleri görülmeye değerdi. Bu merkezde mevcut olan 7-8 öğretmenden hem dini hem dünyevi eğitim alıyorlar. Dağıttığımız hediyelerden her bir çocuğun gerektiği kadar alması ve kardeşi ile paylaşması gerçekten daha önce ifade ettiğim gibi bu şartlarda bu şekilde yetişen çocukların olması çok sevindirdi bizleri. Buradan da minik yavruları Allah’a emanet ederek ayrıldık.

İHH’nın bölgede yapmış olduğu en önemli çalışmalardan bir tanesi de muhacirlerin yaşamış olduğu kötü barınakların yerine bambu ağaçlarından daha geniş ve daha sağlam şekilde yenilemesi, yeniletmesiydi. 410 tanesi teslim edilmiş ve yeni evlerin yapımı planlanmakta olduğunu söylediler. Bu insanların önünde muson yağmurları var ve bu yağmurları şu anki yaşamış olduğu yerlerde görmeleri halinde daha büyük felaketlere sebep olabilir.

Rohingyalı Müslümanlarının Budist zulmünden kaçarken kayıklarla veya yüzerek geçtikleri ve geçerken sayıları bilinmemekle beraber yüzlerce belki binlerce insanın boğularak vefat ettiği (Rabbim onları şehitlerden eylesin) Naf nehrine gittik.

Mazlumlara, kimsesizlere sırtını dönmeyen yurdumuza dönme vakti geldi. Bizleri oradaki insanların çaresizliği etkiledi ve bizi gördükten sonraki tebessümleri bizi çok ama çok sevindirdi. Gerçek mutluluğun başka insanların mutluluğuna vesile olmak olduğunu daha iyi anladık. Ve bu insanların bizim ülkemize yaklaşık 100 sene önce altınlarını göndererek destek çıkan insanların torunları olduklarını bilmek ve bir lütuf olarak onlara bir nebze de olsa yardım etme fırsatını sunan Rabbime sonsuz kere hamd olsun. Rabbim yapılan iyilikleri unutmamayı hepimize nasip eylesin inşallah. Ve hiçbir zaman karşılık beklemeden tıpkı ülkem gibi tıpkı sizin gibi Allah için yardım yapabilmeyi nasip eylesin inşallah.

 

Trabzon İHH İnsani Yardım Derneği © 2017. Tüm Hakları Saklıdır.