27.03.2017 tarihinde Trabzon Havaalanından İHH’dan abilerimiz ve arkadaşlarımız tarafından uğurlanarak İstanbul’a vasıl olduk. Aynı gün AİD binasında ekip üyeleriyle bir araya geldik. Ekibimiz Acil Tıp Uzmanı, Eczacı ve Sağlık Memurundan oluşmaktaydı. Somali görevi hakkında bir ön toplantı gerçekleştirdik.
27.03.2017 tarihinde Trabzon Havaalanından İHH’dan abilerimiz ve arkadaşlarımız tarafından uğurlanarak İstanbul’a vasıl olduk. Aynı gün AİD binasında ekip üyeleriyle bir araya geldik. Ekibimiz Acil Tıp Uzmanı, Eczacı ve Sağlık Memurundan oluşmaktaydı. Somali görevi hakkında bir ön toplantı gerçekleştirdik. Görevlendirilme amacımız Somali’de sağlık açısından durum tespitinde bulunmak, önleyici ve tedavi edici kapasite oluşturulması için rapor hazırlamaktı.
Dünya’da Somali’ye uçuş gerçekleştiren tek havayolu şirketi olan THY’nin 00:55 uçağı ile Somali’ye ulaştık. Somali, Afrika boynuzu diye adlandırılan stratejik noktadaki bir ülkedir. Günümüzde Uzakdoğu’dan gelen petrol ve yük gemilerinin ilk uğrak yeri olan, yılda yirmi bin geminin geçiş yaptığı, dünya deniz ticaret trafiğinin en yoğun olduğu ve dünyanın en önemli ikinci enerji koridoru olan Afrika boynuzundaki bu stratejik limanlarının önemi emperyalist ülkelerin iştahını kabartmış ve Osmanlı Devletinden (1869 1916) ayrıldıktan sonra defalarca istila edilmeye kalkışılmıştır. Bu kalkışmaların sonuncusu olan 90-93 arasındaki Birleşmiş Milletler'in Somali'ye müdahalesi BM’nin en başarısız yurtdışı operasyonu olarak tarihe geçmiştir. Ayrıca Somali 1. Dünya Savaşında Osmanlı Devletinin yanında yer almıştır. BM eski Genel Sekreteri Boutros Ghali’nin 1993 yılında Somali’deki iç savaşı durdurmak üzere oluşturulan uluslararası gücün başarısız olması üzerine söyledikleri aslında bu ülkede yaşananlardan kimlerin sorumlu olduğunu göstermektedir. Boutros Ghali 18 sene önce şöyle demişti:
Somali’de gıdadan çok silah var. Bu silahlar Somalililer tarafından üretilmedi. Onlara dış güçler tarafından dış güçlerin çıkarlarına hizmet etmeleri için verildi. Bu silahları tedarik edenler bugün işlenen suçların da ortaklarıdırlar. Nasıl oldu da 1970’lerde gıda üretiminde kendi kendine yeterli olan Somali son yıllarda kuraklıklara ve kıtlıklara maruz kaldı? Yaşamakta olduğumuz bu insanlık dramı sadece bir doğal afetin ortaya çıkardığı bir durum mudur? Milyonlarca insanın yaşam mücadelesi verdiği bu kıtlığın birincil sebebi olarak ilk planda bahar yağmurlarının azalması gösterilmektedir.
Somali’de 3 ay yağmur dönemi ve sonrasında 3 ay kuraklık dönemi yaşanmaktadır. 3 aylık periyotlarla bu dönüşüm sürekli devam etmektedir. 2016 Ekim, Kasım, Aralık yağmur ayları olmasına rağmen yağış olmamıştı ve peşinden 2017 Ocak, Şubat, Mart kuraklık ayları girdi. Yani 6 aydan beri yağmur yağmamakta ve bu üç ay yağmur döneminde de eğer yağmur yağmazsa ki şuanda yağmıyor, sonraki 3 ayında kuraklık dönemi olması nedeniyle 2011 yılındaki büyük kuraklıkta yaşanılan felaketin tekrar tekrarlanacağı öngörülüyor. Ancak bu tür bir sebep-sonuç ilişkisi Somali’de yaşanan kuraklığı tam anlamıyla bizlere anlatabilecek midir? Doğa koşullarının etkisini göz ardı etmemekle birlikte Afrika Boynuzunda son yıllarda sıklıkla karşılaşılan kuraklık ve kıtlıkların sebebi öncelikle ülkede devam eden iç savaştır. Yirmi yıldır devam eden iç karışıklığın ortaya çıkmasındaki en büyük etmen ise 1980’li yıllarda uygulanan IMF reçeteleri, soğuk savaş dönemi ABD-SSCB rekabeti ve sömürgecilik zamanında uygulanan politikalardır.
IMF politikalarının sonucu olarak tarım alanında yaşanan geriye gidiş diğer alanlarda da yaşandı. Dünya Bankası verilerine göre devletin sağlık harcamaları 1989 yılında 1975 yılına göre %78 oranında azaldı. Somali devleti 1982 yılında her bir ilkokul öğrencisi başına yılda 82 dolar harcarken bu miktar 1989’da sadece 4 dolara düştü. Ülke nüfusunda olağan artışın devam etmesine rağmen 1981-1989 döneminde okula kayıt olan öğrenci sayısı %41 azaldı ve mevcut ilkokulların dörtte biri kapandı. IMF, birçok ülkeye yaptığı gibi Somaliye‘de devalüasyona gitmesini önerdi ve Mart 1985’te varılan anlaşma ile Somali Şilininin değeri düşürüldü. Son yıllarda takip edilen politikalar yüzünden gıda ithal etmek zorunda kalan Somali ulusal para biriminin değer kaybetmesi sonucu gıda ithalatında zorlanmaya ve bunun sonucu olarak daha fazla borçlanmaya başladı.
Devalüasyon sonucu Somali Şilininin değer kaybetmesinin Somali’de belki de en çok hayvancılıkla uğraşanları olumsuz etkilemiştir. Hayvancılık ve hayvan ihracı Somali’nin en önemli gelir kaynağı ve ihraç kalemi idi. Ülkenin 1980’li yıllarda Gayrı Safi Milli Hasılasının %47’sini ve ihracatının %60’ını oluşturan hayvancılık devalüasyon kararı ile zor durumda kaldı. Somalililer hayvanların sağlığını korumak için gerekli olan ilaçları ve besinleri yurtdışından ithal etmekteydiler. Somali Şilininin değer kaybetmesi ile birlikte hayvanlarının bakımlarını yapmakta zorlanmaya başladılar ve hayvancılık geriledi. Somali’deki kuraklığı ve Devletimizin ve Derneklerin yardım kam- panyalarını anlamak için bu bilgilere hakim olmamız gerekmektedir. Anlaşılacağı üzere Somali’deki durum bir kuraklık meselesi değil siyasi bir meseledir.
28.03.2017 tarihinde Mogadişu havaalanına iniyoruz. Bu havaalanının 2015 yılında Türkiye tarafından yapılarak açıldığını ve işletildiğini daha öncesinde havaalanında çatışma döneminden kalma savaş uçak enkazlarının olduğunu, pistin tamamen çukurlarla dolu olduğunu öğreniyoruz. Şuandaki havaalanının güncel hali Türkiye’deki havaalanlarından farksızdır. Havaalanından kalacak olduğumuz otele kadar çok yoğun güvenlik önlemleri altında gidiyoruz. Şehir genel olarak enkaz halinde ve her yer asker kaynıyor.Tüm Somali’nin belki de en modern, en yeni oteli olan İstanbul Oteline yerleşiyoruz. Otelin bulunduğu sokak bir getto görünümünde. Otel İHH’nın partneri olan Zam Zam Derneğine ait ve onlar tarafından işletiliyor. Otelde Mogadişu’daki o günkü programımızı yapıyoruz.
Sırasıyla Egyptian Hospital (Mısır Hastanesi), Zamzam Tıp Fakültesi, Recep Tayyip Erdoğan Eğitim Araştırma Hastanesi’ni ziyaret etmeyi kararlaştırıyoruz. Bölge hakkında bilgi alarak ziyaretler için dışarı çıkıyoruz. Bölgede Türkler dahil yabancıların bireysel hareket etmeleri yasak. Zira El-Kaide bağlantılı El-Şebab Terör örgütü var ve bu örgüt Türkleri ve Türkiye’yi kafir ilan etmiş durumda. El Şebab Terör Örgütü 2013 yılında Türkiye Büyükelçiliğine, Kızılay’a ve THY’ye terör saldırıları düzenlemişti. Dışarıya sadece asker koruması eşliğinde çıkabiliyoruz ve askerlerin günlük 20 dolar ücretini de biz ödüyoruz.
İlk olarak Arap Doktorlar Birliği (Mısır)- Egyptian Hospital’i ziyaret ediyoruz. 7 yıl önce Mısır’lı doktorlar tarafından kurulmuş bir hastane. 25 doktor, 1 diş hekimi ve 1 eczacı bulunuyor. Toplamda 170 yatak kapasitesi var. Haftada yaklaşık 1000 hasta kaydı oluyor. Genel imkanları vasat altı. 4 adet ameliyat odası var. Ana yönetim ve doktorların büyük çoğunluğu Mısır’dan gelip belli bir süre görev yapıyorlar. Laboratuvar ve görüntüleme imkânları vasat durumda. Doktorlar ellerindeki mevcut imkânlarla en güzel şekilde hizmet vermeye çalışıyorlar. Hepsinin moral motivasyonları yüksek, görev ve ümmet bilincindeki insanlar. Mısırlı doktorlar Baidoa bölgesine bir hafta önce gitmişler. Orada medikal kamp yapmışlar. 140 vaka görmüşler, bunlardan sadece 3 tanesinde kolera teşhisi koyulmuş. Krizin başında bu salgın hastalıklara ve beslenme yetersizliğine bağlı yaklaşık 2000 kişinin hayatını kaybettiğini ve bölgede toplu mezarlara gömüldüğü şeklinde kendilerinden bilgi alıyoruz. Daha sonra ZamZamTıp Fakültesini ziyaret ediyoruz. Fakülteyi geziyoruz, Rektör ve Dekan ile görüşüyoruz. Şu anda 44 2. sınıf ve 61 de 1. sınıf öğrencisi mevcut olduğu bilgisini alıyoruz kendilerinden. Somali şartlarında eğitim olanakları en iyi fakülte olarak görülüyor.
Son olarak Recep Tayyip Erdoğan Eğitim ve Araştırma Hastanesini ziyaret ettik. Yönetici Op. Dr. Ali KALYONCU tarafından ağırlandık. Hastane ile ilgili bilgilendirildik. Derneğimiz ve çalışmalarımız ile ilgili kendilerine bilgi verdik. Hastane ülkenin en iyi hizmet veren ve en büyük hastanesi durumunda. Bakanlığın Türkiye’deki hastanesi ile aynı standartlara sahip. Yakın zamanda kapanan diğer Türk hastanesini de ek bina olarak kullanıyorlar. 205 yatak kapasitesine sahip, yoğun bakım ve yeni doğan üniteleri mevcut. Ülkedeki tek diyaliz ünitesine sahip durumdalar. 74 Türk ve 376 yerel personel ile hizmet veriyorlar. Bazı branşlarda doktor ihtiyaçları olduğunu belirtiyorlar. Mogadişu’ya gelen az sayıda kolera vakasına müdahalade bulunmuşlar. Daha sonra Bay bölgesinin talebi doğrultusunda 2500 kg serum ve ilaç hazırlığı yapmışlar. Kamu kurumları desteği ile BM tarafından 10 gün sonunda bölgeye ulaştırabilmişler.
29.03.2017 sabahı asıl kriz bölgesi olan Baidoa’ya uçuyoruz. Baidoa’da İHH ekibiyle Bayern Munich Hotelinde bir araya geliyoruz ve birlikte hareket ediyoruz. Hatta İHH’nın kurban kesme, un, şeker, yağ gibi gıda dağıtımları, su dağıtımları gibi tüm yardım organizasyonlarında kendilerine seve seve yardımcı oluyoruz. Kendileri de bize her türlü konuda yardımcı oluyorlar. İHH aktif bir şekilde binlerce ihtiyaçlı aileye gıda dağıtımlarında bulunuyor ve AİD Ekibi olarak bu faaliyetlerde elimizden geldiğince yardımcı oluyoruz. Her gün acil gıda yardımlarına İHH tarafından devam ediliyor.
Somali’de uzun zamandır yağmur yağmaması ve beraberinde Shabelle ile Juba nehirlerinin kuruması sonucunda kuraklık başlamış olup, 2017 Ocak ayında resmi makamlar tarafından ülkede kriz çağrısı yapılmıştır. Yapılan çağrılarda da Mayıs ayına kadar yağış olmaması durumunda 2011 yılında yaşanan kriz benzeri yeni bir kriz olabileceği ifade edilmiştir. Somali’de halkın büyük çoğunluğu hayvancılıkla bir kısmı da tarım ile geçimini sağlıyor. Oluşan kuraklık, kırsal kesimdeki insanları göçe zorlamış ve kriz başından bu yana geçen 3 aylık süreçte yaklaşık 250.000 insan ülke içinde göç etmiş bulunuyor. Kuraklık krizinden en fazla etkilenen bölge Bay eyaleti. Gözlem yaptığımız yer, Bay eyaletinin başkenti olan Baidoa şehri. Yaklaşık nüfusu 250.000 olan şehir, ülkenin güneybatısında Etiyopya sınırına yakın bir bölgede yer alıyor. Bu süreçte göç edenlerin ciddi bir kesimi Baidoa bölgesine gelerek, yaklaşık 140 kampa yerleşmiş. Baidoa, daha önceki kriz dönemlerinde de göç alarak, birçok kampın kurulduğu bir şehir. Yeni oluşturulan kamplar; insanların kendi imkanları ile bezden yaptıkları barınaklardan oluşuyor. 1-2 metrekareden oluşan bir barınakta ortalama 5-6 kişi yaşıyor. Gelişigüzel oluşturulan bu kampların nüfusu 100-1000 arasında değişebiliyor.Tüm imkanların yetersiz olduğu kamplar, sağlık koşulları açısından oldukça kötü durumda.
AİD olarak sağlık taraması, muayene ve ilaç dağıtımı yaptığımız kamplardan bir tanesinde ellerindeki eklem romatizmasının ağrılarını gidermek için gıda dağıtımında verilen yemeklik yağı bir ümitle çaresizlikten ellerine süren yaşlı bir Somalili yardım etmemiz için yanımıza geliyor. Emperyallerin küresel çıkarları için bu Somalili çocukların 2 metrekarelik barakalarda hayat mücadelesi vermesi gerekiyor! Ve annelerinin çalı çırpıdan oluşturdukları mutfaklarda bu çocuklara lapa pişirmesi gerekiyor! Yeni oluşturulan kamp alanlarında kamp halkının kullanabileceği su kuyuları bulunmamakta veya eski kamplardaki BM’nin açmış olduğu kuyular kurumuş ve fonksiyon dışı kalmış durumda. BM’nin 2011 kuraklığında açmış olduğu kamplarda insanlara çinkodan barınaklar, yetersiz de olsa wc’ler ve kamp alanına yeterli olacak olan fakat şuanda kurumuş olan bir su kuyusu bulunmaktadır.
BM’nin 2011’de açtığı kampın etrafına yeni kamplar kurulmaktadır ve bu kamplardaki şartlar insani hiçbir ölçüt barındırmamaktadır. İnsanlar ve çocuklar bu kamplarda hastalanıp ölmektedirler. Bu insanların BM’nin eski kampının etrafına gelmelerinin sebebi taşıma yöntemle de olsa kendilerine su yardımında ve gıda yardımında bulunulacağını bilmeleridir. Birçok yardım kuruluşu bu kamplara yardımda bulunmakta hatta su kuyusu açma gayreti içerisinde olmaktadırlar. Bu çabaları değerlendirdiğimizde ancak palyatif, anlık çözümler olduğunu, yardımın aksatıldığı anda her şeyin eski haline döneceğini, kalıcı çözüm sunmadığını görmekteyiz. Türkiye Somali’de adeta en baştan bütün unsurlarıyla bir devlet kurma, bina etme süreci yaşamaktadır ve kalıcı kapasite yaratmaya yönelik bir strateji uygulamaktadır ve bunda da başarılı olunmaktadır. Somali’deki Türk makam ve kurumlarına yapılan terör saldırılarını bu veçhesiyle de okunması gerekmektedir. Yardım derneklerinin de Türkiye’nin bu kapasite oluşturucu stratejisiyle sinerji oluşturacak ve senkronize bir gayret içerisinde olması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu insanların bu kamplarda içler acısı bir durumda, ecnebiye el açmış bir durumda, İslam dünyasını/ümmetini yaralayan, rencide eden dereceye düşmüş olması bir kader değil yukarıda anlatmaya çalıştığımız bilinçli bir stratejinin sonucudur. Bu insanlar bu kamplara aslında göç ettirilmek durumunda bırakılmışlardır.
İnsanların kamplara 30-40 km ötedeki Etiopya-Somali sınırına yakın olan GoofGadudud isimli yerleşim yerinden göç edip geldiklerini öğreniyoruz. Biraz daha araştırdığıACmızda bu yerleşim yerinde insanların hayatlarını hayvancılıkla ve tarımla sağladıklarını, fiziki şartları kabul edilebilir seviyede evlerinin ve gerekli tüm imkanlarının olduğunu öğreniyoruz. Peki, BM akli selimin gerektirdiği şekilde bu insanların gelmiş oldukları yer olan GoofGadudud’a su kuyuları açarak bu göçe neden engel olmamıştır?
GoofGadudud halkı kuruyan nehirlerden ötürü BM’nin 40km doğuya inşa ettiği ve su kuyusu açtığı kamplara göç etmek zorunda kalmışlardır. Her kuraklıkta, her nehrin kurumasında bu insanlar su kuyusunun olduğu yere yani BM kamp alanına göç edeceklerdir. İslam dünyasını yaralayan görüntüler tekrar oluşacaktır. Kaldı ki bu nehirlerin kuruma nedeni olarak teyit edemesekte Emperyallerin desteği ile bu nehirler üzerinde Etiyopya’nın barajlar kurması, suyu tutması ve sulama kanalları ile suyu tamamen kendi topraklarında tarım için kullanması olduğu bilgisine ulaşıyoruz. Emperyalist güçlerin, muazzam büyüklükteki bakir petrol ve gaz yataklarına sahip Orta Afrika'dan Somali sahiline uzanan bölge üzerinde boru hattı projeleri bulunmaktadır. Bu pencereden bakıldığında bu koridorun “kuraklığın bir araç olarak kullanılarak” boşaltıldığı değerlendirilebilir. Dolasıyla yardım dernekleri olarak ödevimiz emperyalistlerin hangi maksatla yapmışlarsa bu emellerine ulaşmalarını engelleyici
şekilde ve bu insanların acılarını basit bir şekilde çözecek tersine bir operasyon yapmaktır; kısacası su kuyularını ve diğer gıda yardımlarını GoofGadudud’a yapmak ve göç etmelerini engellemek olacaktır. BM’nin kamplarının yanında açılan her su kuyusu ve gıda yardımı emperyalist vahşi sömürgenlerin küresel planlarına katkıda bulunmak olacaktır. Yardım dernekleri olarak her sene geçici yardımlarla durumun idare edilmesini ve istemeden de olsa devamını sağlamaya vesile olmak değil, kalıcı ucuz ve basit bir şekilde sorunu kaynağında çözmek ve biran önce enerji ve vakit kaybetmeden Somali üzerinde oynanan oyunlara son verecek şekilde tarım ve ekonomiyi destekleyecek projelerle kalıcı kapasite oluşturulmasında Türkiye’ye yardımcı olunmalıdır.
Aynı gün su ve gıda dağıtım faaliyetlerine katılıyoruz. Kampların su ihtiyacı kurum ve kuruluşlar tarafından günlük gönderilen su tankerlerinden temin edilmektedir. Su dağıtımında bir aile (5-6 kişi) günlük olarak 15 litre su alabiliyor. (2010 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’de, belediyelerde çekilen kişi başı günlük ortalama içme ve kullanma suyu miktarının 217 litre olduğu tespit edilmiştir.) Bu tankerlerden dağıtılan sular, dezenfeksiyon için klorlama vb. bir işleme tabi tutulmadan dağıtılmaktadır.
Tankerler suyu tüm Baidoa’nın tek su kaynağı olan İtalyanların çok eski yıllarda açmış olduğu bir derin su kuyusundan doldurmaktadırlar. Bu kuyunun suyunda ağır metal olduğuna dair bilgilerde kulağımıza maalesef gelmiş bulunmaktadır. Tahlil yapılması gerektiğini raporlarımıza not alıyoruz. 250 bin nüfuslu kente taşıma yöntemle su taşınmakta ve bu bir geçim kaynağı olmuş durumdadır. Kamplarda su dağıtımı yerel alışkanlıklara göre (yerlere serilen brandalardan oluşturulan havuzlardan doldurma yöntemi ile) yapılmaktadır, fakat bu yöntem sağlıklı değildir. Yerel halkın kullandığı su bidonları da hijyenik olmaktan uzaktır.
Bazı kamplarda umumi tuvalet bulunmamaktaydı. Bu kamplarda tuvalet ihtiyacı, maalesef açık alanda karşılanmaktadır. Bazı kamplarda umumi kullanım amaçlı 2-3 adet baraka tuvalet bulunsa da sayı açısından oldukça yetersizdi. Fakat bu tuvaletlerin, kullanım sonrası el yıkama, sabunlama imkanı bulunmamaktaydı. Gördüğümüz kadarı ile tuvaletlere plastik kaplarla su getirilmekteydi ve bu kaplar çadır içindeki mutfak ihtiyaçları da dahil her türlü amaçla kullanılmaya devam edilmekteydi. Bu tespitler doğrultusunda oluşmuş yada oluşması muhtemel hastalıklarda ana etken; tuvalet sayısındaki yetersizlik ve tuvaletlerde el yıkama sabunlama imkanının olmamasından kaynaklı hijyen eksikliği olduğunu değerlendirdik. Kuraklık nedeniyle göç eden insanların yaşadığı kamplarda
yaptığımız muayeneler ve gözlemlerde kolera vakaları ile sıkça karşılaşılmıştır. Bunun nedeni yeterli ve temiz su kaynaklarının olmaması ve tuvalet dahil genel olarak el temizliğinde sabunun hiç kullanılmayışıdır. Sabun kullanımı ve el temizliğine dikkat edildiğinde büyük oranda önlemi alınmaktadır. Kamplardaki hastalık nedenlerini ve çözüm yollarını tespit ettikten sonra AİD ekibi olarak 1000 haneli 5000 kişinin barındığı kampta el hijyeni eğitimi ve sabun dağıtımı gerçekleştirdik. 3000 adet sabun dağıtımı yapıyoruz ve özelde kampın önde gelenlerine ve kamp geneline uygulamalı el yıkama eğitimi veriyoruz.
Bay bölgesinin en büyük hastanesi olan BaidoaEyalet Hastanesini ziyaret ettik. Bölgedeki salgın hastalıkların ve ağır vakaların tamamına yakını buraya yönlendiriliyor. Hastane bahçesinde, krizin başlama döneminde uluslararası kuruluşlar tarafından kurulan ve desteklenen özel çadırlar
bulunuyor. Hastanenin fiziki koşulları bölge şartlarına göre makul seviyede ancak kriz dönemi için kapasitesi oldukça yetersiz. Burası kamu hastanesi ancak ilaç ve personel maaşlarının bir kısmı ICRC tarafından karşılanıyor. Daha önce birçok uluslararası kuruluş tarafından destek görmüş ancak bu destekler sürekli olmamış. Hastanenin en yoğun çalışan birimi olan Malnütrisyon Merkezi toplamda 80 kapasitesi olmasına karşın şu anda 150 malnütrisyonlu çocuk tedavi altına alınmış durumda. Kriz dolayısı ile gelen vakalar kapasitenin çok üzerine çıkınca, bu çocuklar gelişigüzel bir şekilde beton zemine ve bahçeye yerleştirilmiş. Yaptığımız ziyaretlerden bir tanesi de yetimhanelerdi. Dikkatli bakarsanız belki ürkek bakışları yakalayabilirsiniz. Ülkede uzun süren iç savaşlar, göçler ve hastalıklardan ötürü erkek nüfusu kadınlara nazaran azalmış durumda. Ülkede çok eşlilik normal karşılanıyor. Aile sahibi bir erkek öldüğünde ardında 25-30 tane yetim bırakabiliyor. Hayr işlerken Afrika’daki yetimhaneleri de hatırlamanın isabet olacağını düşünmekteyim. Ziyaret ettiğimiz yerlerden bir tanesi de Kur’an Kursuydu. Küçük öğrencimiz bize ezberlediği sureleri çok başarılı bir şekilde tecvidle okuyor.
Somali’de Somalilerin yaptığı en büyük camii, çalışmalarımıza devam ettiğimiz Baidoa şehrindeymiş. Görev dönüşü Camiye ekip olarak uğruyoruz. Bize farklı gelen bir uygulama olarak kadınlar caminin önünde para ile abdest almak için küçük bidonlarla su satmaktaydılar. Bizde bu sulardan satın alıyoruz. Camiye gireceğimizi anlayan halk büyük bir kalabalık oluşturuyor ve meraklı bakışlarla bizi izliyorlar. Halkın bize neden bu kadar teveccüh ettiğini bizde çok merak ediyoruz. Askerlerimiz daireyi genişletiyor. Görevimiz sona eriyor ve Baidoa’ya veda ediyoruz, Mogadishu’ya dönüyoruz. Mogadishu’da Türkiye Somali Büyükelçiliğini Ziyaret ediyoruz. 2013’te Büyükelçiliğimize yapılan saldırı sonrası bir özel harekat polisimiz şehit olmuştu.
Yaptığımız tüm bu çalışmalarla görevimizi sonlandırıyoruz. Ülke olarak daha çok çalışmamız, üreten bir topluma dönüşmemiz ve çok güçlü bir küresel oyuncu olarak ümmet için, tüm zulüm görenler için muhteşem bir geri dönüş yapmamız gerektiğine inanarak, şükürler içinde ümmetin yıldızı, kıymetli ülkemize gözümüz arkada kalarak dönüş yolculuğuna başlıyoruz.
Ersan Saraç | SOMALİ