İHH Yetim Günleri - Sudan
İHH Yetim Günleri - Sudan
01.03.2017
İHH'nın Yetim Günleri kapsamında 7 kişilik bir ekiple 29.04.2014 tarihinde İstanbul'dan Hartum'a uçtuk.


Hartum Havaalanında bizi Al-Tadamun'un Hartum sorumlusu Abdunnasır ve Hayrat Vakfı'nın Sudan sorumluları karşıladı. Ancak onlardan önce uçağın kapısında gece bizi ilk karşılayan 40 derecelik sıcak oldu.

Sudan'da gece sıcaklığı bile 40 derece civarlarında. Geç saatte Hartum'da otele vardık, dinlenip çalışma yapacağımız Darfur'a gitmek için erken saatte yola koyulduk. İkinci araçta Antalya İHH'dan Cengiz abi ve Üsküdar İHH'dan Mehmet abi ile beraberdik. Bindiğimiz taksinin bizi yanlış havaalanına götürmesi sonucu günde tek sefer olan Darfur uçağını kaçırdık. Bu boşluktan yararlanarak Hayrat Vakfı'nı ziyaret ettik ve çalışmaları hakkında bilgi aldık. Hartum'daki Uluslararası Afrika Üniversitesinde okuyan farklı ülkelerden orada kalan ve Üniversite haricinde Hayrat Vakfı'nın programında eğitimlerine devam eden yaklaşık 50 öğrenci kardeşimizle hasbihal ettik. Ülkeleri ve Ülkemizin durumunu, İslam Dünyası ve medeniyetimizin içinde bulunduğu hali, ülkemizin dışarıdan nasıl göründüğünü, Müslümanların Türkiye hakkında neler düşündüğünü, kalbi bağlılıklarının neler olduğunu müşâhede etme imkanı bulduk. Ertesi gün Hartum Havaalanından Darfur'a gitmek için uçağa bindiğimizde tüm gözlerin bize yöneldiğini hissettik. Zira beyaz insan bu coğrafyalarda hep öldürmüş, köleleştirmiş, genç kızları ve delikanları alıp götürmüş ve satmış. Bizden Esselamü Aleyküm'ü duyunca gözlerinin parlayanı mı dersiniz, sırtımızı sıvazlayıp hayır dua edenler mi, uçağın ön tarafından kalkıp bizi oturtmak isteyenleri mi dersiniz. Bu güzel duygu ve heyecanla, bir de bu uçak havalanır mı? havalanırsa sağ salim iner mi sorularıyla Darfur'a vardık. Zira uçaklar çok eski ve harap bir haldeler. Nyala havaalanında bizi kardeş kuruluşumuzun yetkilileri, Sosyal İşler Bakanı, Ziraat Bakanı, Nyala Televizyonu kamaraları ile tatlı bir mahcubiyet ve heyecanla cennet çiçeklerimiz olan yetim çocuklar karşıladı. Özellikle yetim çocukların masumiyeti, saflığı, ellerini tutup alınlarından öpünce size sımsıkı sarılmaları kafilemizdeki herkesi duygulandırdı. Öyle ki Sosyal İşler Bakanı'nı veda ziyaretimizde "Biz çocuklarımıza, sizin yetimlere sarıldığınız gibi sarılmıyoruz" ifşası her şeyi özetler niteliktedir.

Kardeş kuruluşumuz bizim Nyala'ya vardığımız gün Yetim Piknik Programı tertiplemiş. Biz de havaalanından bu programa dahil olduk. Çocuklar Kuran ve Sünnete bağlılık, hurafelerden sakınma, birbirine yardım etme temalı skeçler ve konuşmalar yaptılar. Hepsini birebir anlayamadım ancak lisan-i halleri ve masumiyetleri bizi etkileyen en önemli unsurdu. Bize söyledikleri ise şuydu; "Biz Müslümanız ve ebediyen öyle kalacağız. Bizi ziyaret ettiğiniz için müteşekkiriz."

Darfur'u ziyaretimizin amaçlarından biri de İHH'nin yetim sponsorluk kapsamında destek olduğu 1960 aileye gıda yardımında bulunmaktı. Bu kadar yetimin bir arada olması hem çok şaşırtıcı hem de çok üzücüydü. Zira iç savaşta binlerce insan ölmüş, binlerce çocuk yetim veya öksüz kalmış, binlerce anne-babanın kızlarının alınıp bilinmezlere götürülmesi karşısında feryad-ü figanına gök kubbe şahit olmuş. Nyala'da 15 aileye gıda yardımının dağıtılmasına eşlik ettik ve halimize de şükrettik. İnsanların ev diye barındıkları şey yıkılmış kerpiç duvarların kalan kısımları.

Çocuklar her yerde çocuk. Ev ziyaretlerinde çocuklara hediye ettiğimiz şekerlemeler ve balonların onların o günü bayram coşkusunda yaşamalarına sebep oldu. Onların bu kadar az şeyle mutlu olduklarını gördükçe bizde hüzünlendik. Bir anda etrafımızı 150-200 çocuk sarıyor. Baloni baloni ifadeleri karşısında daha fazla neden balon almadık hayıflanmaları ve yoksulluğun insanları bu kadar basit şeylere muhtaç bırakması karşısında hüzünlendik. Nyala televizyonuna verdiğimiz mülakatta "Kardeşliğimizin, bir olduğumuzun bir gereği olarak buraya geldiğimizi, sevincimizin de kederimizin de bir olduğunu" ifade ettik.

Kardeş kuruluşumuz Al-Tadamun'un Yetim Piknik programında ve ziyaret ettiğimiz evlerde içtikleri suyu görünce adeta yıkıldık. İçtikleri suyu buradaki bir insan haricinde başka bir canlıya dahi içirmeyeceğimiz/içiremeyeceğimiz türdendi. İçi yosun bağlamış adeta çamurlu su. Su demek bile mümkün değil çünkü içtikleri şey kahverengimsi bir sıvı. Bizim arabalarımızı, evlerimizin önünü veya ayakkabılarımızı dahi yıkamayacağımız oranda çamurlu bir suyu içmek zorunda kalıyorlar. Bu durumu kardeş kuruluşumuza sorduğumuzda bu bölgede tek bir yerde su kuyusu bulunduğunu ve oradan su içmek zorunda kaldıklarını ifade ettiler. Kardeş kuruluşumuz bu bölgede bir su kuyusunun maliyetinin yaklaşık on bin lira olduğunu, kendilerinin ise ancak İHH aracılığıyla bir kuyu açtırdıklarını söylediler. Gece sıcaklığının 40 derece gündüz sıcaklığının ise 50 dereceyi geçtiği ve suya bu kadar ihtiyacın olduğu bir yerde bu konu üzerinde daha hassas davranmamız gerekiyor.

Nyala ziyaretimizin dördüncü günü şehirden 50 km uzaklıktaki yine kardeş kuruluşumuz vesilesiyle yapılmış bir Caminin açılışına katıldık. Burası bir köy. Ancak evler kerpiç ve kamıştan. Cami ise çelik taşıyıcılar ve saç kaplama. Buranın uzaklığı Nyala'ya 50 km olsa da bu yolu biz bir buçuk saatte ancak gittik. Çünkü bu bölgede merkezi hükümetin kontrolü yok. Devlet bu kontrolü yerelde bulanan kabileler eliyle sağlamaya çalışıyor. Kabilenin gençleri otomatik silahlarla yoldan geçen her aracı durduruyor ve güya yol güvenliğini sağladığı için de ücret alıyorlar. Bu kısa mesafede ki 15-20 kontrol noktasında cencevit denen yerel milislere kazandıklarını kaptıran tüccarların ekonomiyi canlandırması, ayağa kaldırması mümkün değil. Cuma namazı için geç kalmış olsak da yerel halk bizim gelişimizi beklediler. Namazı kardeş kuruluşumuzun Başkanı Emir Hüseyin kıldırdı. Cuma namazını bize kardeş nazarıyla bakan insanların arasında kılmak unutulmayacak izler bıraktı bizde. Bölge halkı Hanbelî oldukları için iki rekât cumanın farzını kıldıktan sonra açılış töreni yapıldı. Tören esnasında konuşan herkes ziyaretimizden dolayı bize, İHH'ya ve Türkiye'ye minnettarlıklarını ifade ettiler. Muazzamatut Turkiyya ifadeleri konuşmacıların her biri tarafından tekrarlanan bir minnettarlıktı. Yeni açılan bu mescitte namaz kıldıracak yetkin kimseler olmasına rağmen ilk Cuma hutbesini ve namazını kardeş kuruluşumuzun başkanına kıldırmaları bölgede hem halk hem de yöneticiler arasındaki saygınlığının bir işaretiydi. Namazın bitiminde yaptıkları yemekleri başları üstünde taşıyan kadınlar hep birlikte ilahi ve dualar okuyarak misafirlere ikram ettiler. Cuma namazı ve Caminin açılışından sonra bölgedeki çocukların hafızlık yapacakları bir de Kur'an Kursu'nun açılışını yaptık. Kurs derken bizim bildiğimiz derslik, yemekhanesi, lavaboları vs olan bir yer değil. Yere dört tane ağaç dikilmiş, ağaçların üstü bitkilerle gölgelik için kapatılmış, yer ise hasırdandı.

Kursta öğrencileri yetiştirecek hoca ise bedensel engeli olan ancak yüreği ve azmi asla engel tanımayan genç bir kardeşimizdi. Çocukların Kur'an ezberlemek için kullandıkları tüm araç gereç ise sadece bir tahta üzerine yazılmış Kur'an ayetlerinden ibarettir. Loh adı verilen bu eğitim materyali yeni başlayanlara hocaları tarafından harfleri yazarak çocuklara öğretiyor, hafızlık yapanlar ise ezberleyecekleri sûre ve ayetleri kendileri tahta üzerine yazıyorlar, yazılan kısım ezberlenince kömür tozuyla yazılmış bu metni silip yenisini yazıyorlar. Ülkemizde okulların ve bizim kullandıklarımızla onları karşılaştırdığımızda sorumluluğumuzun ve vebalimizin ne kadar çok olduğunu bir kez daha anladık.

Ayni gün bir kabile reisinin bizi yemeğe davet ettiği haberi kardeş kuruluşumuz tarafından bize bildirilince yoğunluktan teşekkür ederek geri çevirsek de tekrar haber göndermeleri sonucu kabul etmek zorunda kaldık. Zaman darlığı sebebiyle ziyaretimizi çok kısa tutacağımızı ifade ettik. Bizi davet edenin kimler olduğunu sohbet edene kadar bilmiyorduk. Bizi davet edenin ünvani Şertar. Bu isim o bölgede yaşayan Fur kabilesinin reisi. Darfur'un ismi de bu kabileden geliyormuş. Dar-Fur yani Furların yaşadığı bölge. Darfur bölgesine 1923 yılına kadar hakim olan Fur Sultanlığı aynı zamanda Osmanlı'ya bağlı bir sultanlıkmış. 19 yıl Darfur'u İngiliz işgalinden koruyan Fur Sultanlığı 1923 yılında İngilizler tarafından ortadan kaldırılıp Fur kabilesinin tüm erkekleri ayni gün katledilmiş. Bizi yemeğe davet eden Osmanlı'ya bağlı olan son Fur Sultanı Ali Dinar'ın torunlarıydı. Zamanımızın çok kısa olduğunu kendilerine söyleyince "Siz İstanbul'dan yani Payi Taht'tan geliyorsunuz, siz dedemin arkadaşının torunlarısınız, siz Abdulhamid'in memleketinden geliyorsunuz. Size söyleyeceklerimi söylemeden, yemeğimizi yemeden sizi asla göndermeyiz" ifadeleri karşısında hem bu tarihi bilinç hem de neden biz bu insanlardan daha önce haberdar olmadık hayıflanmalarını yaşadık. Biz Darfur'a gitmesek de aklı ve kalbiyle Payı Taht'a bağlı nice kardeşlerimizin varlığı ekipteki herkesi mutlu etti. Fur kabilesinin reisiyle sohbet ederken yeğenleri olan Darfur Eğitim Bakanı da sohbetimize dâhil oldu. Kısa bir zaman niyetiyle oturduğumuz bu sohbetten 4 saat sonra ayrılmak zorunda kaldık.

Darfur'a giderken İHH tarafından kesilmek üzere 54 hisse kurban vekâletini de almıştık. Kurbanlarımızı kesip yine İHH tarafından yaptırılan 2 adet Yetim Okulunda eğitimlerine devam eden öğrencilere dağıttık. Bu okullar bir caminin iki yanına bahçe duvarlarıyla sokaktan ayrılan geniş bir alandan ibaret. Hafızlık yapan öğrenciler caminin içinde diğer öğrenciler ise güneşten korunmak için üzeri saçla kapatılmış bu gölgelikteler. Yerler ise naylon hasırdan ibaret.

Yetim çocukların masumiyeti, başlarını okşayınca babasızlığın eksikliği olsa gerek bize sımsıkı sarılmaları, birçok şeye ihtiyacı olsa da hediyelerimizi alırken bile çekingen tavrı bize aslında yoksunluğunun maddi şeyler olmadığını düşündürdü. Çünkü tüm yetim çocuklarda gözlemlediğimiz hal aynıydı. Darfur'da yaşanan olaylar nedeniyle aileler dağılmış, canını kurtaran daha emniyette olabileceğini düşündüğü bölgelere sığınmış. Babasızlığın yanında amcasızlık, dayısızlık, teyzesizlik, dedesizlik de yaşamakta buradaki çocuklar. Aileler dağılmasa belki baba yoksunluğunu amca, dayı vs alabilir. Bu yoksunluk tek başlarına tüm zorluklara göğüs germenin yanında etraftan ve diğer insanlardan da korkma, çekinmeye de sebep olmaktadır. Çünkü kendilerini emniyette hissedecekleri bir ortam ve devlet mekanizması yok. Akşam saat 21:00'den sonra sokağa çıkma yasağı var. Sokağa çıkanların başına çeteler tarafından ne gelir, gelirse bunlara kim veya hangi kurum sahip çıkar soruları yanıtsız. Devlet otoritesi de olmadığı için bu aileler ve çocuklar kimsesizliğin yanında korkuyla da yaşamak zorunda kalıyorlar.

Başbakanlık TİKA aracılığıyla Darfur'da Mayıs 2014 tarihi itibariyle 12 farklı branşta poliklinik hizmeti veren, 150 yatak kapasiteli, son teknolojiyle donatılmış ve işletilmesi Sağlık Bakanlığımız tarafından yapılan, adı da Darfur Sudan-Türk Eğitim Araştırma Hastanesi olan bir sağlık kompleksi yapılmış. Hastane 220 milyon dolara mal olmuş. Bunun 100 milyon dolarını Türkiye üstlenmiş. Hastane 5 yıl Türk doktor ve yöneticiler tarafından çalıştırılacak, sonraki beş yılda da sadece en üst yönetim kadrosunda 3 Türk olacak, sağlık personeli ve doktorlar hastanede yetiştirilmiş asistanlardan oluşacak. Ümmetin veren eli olarak bu hizmetin bu bölgede yaptırılmasından gurur duyduk. Hastanenin bölümlerini ve laboratuarlarını Başhekimle birlikte ziyaret ettik. Yatan hastaları da ziyaret ederek dualaştık.

Darfur'daki son ziyaretimizi Sosyal İşler Bakanlığına yaptık. Bakan havaalanında bizi karşılamanın yanında oldukça yakın ilgi gösterdi. Ziyaret esnasında "Ben 1988'de Hartum'da bir konferansa katıldım. Konferans sonunda ben kimliğimle, kişiliğimle bambaşka biri oldum. O konferansı veren Türkiye'den bir kardeşimizdi; Necmettin Erbakan'dı" sözleri karşısında o büyük insanı hayırla yâd ettik. Sosyal Çalışmalar Bakanlığından faaliyetleri hakkında bilgi alırken bize "Nyala'da 70 kız çocuk sokaklarda korumasız ortamlarda kalıyordu. Sosyal İşler Bakanı olarak onlara sahip çıkmak ve muhafaza altına almak benim şer'en görevimdi. Ancak maddi imkânsızlıktan bunu yapamıyorduk. Şimdi o çocuklara Türkiye'den Müslümanların katkılarıyla barınacakları ve eğitim görecekleri mütevazı bir yer yaptık" dedi.

Kardeş kuruluşumuz Yetim okullarında okuyan başarılı öğrencileri ödüllendirmek, İHH'nın maddi giderlerini üstlendiği hijyen paketlerini yetim ailelere dağıtmak, Darfur'da İHH'nın çalışmalarını anlatmak üzere bir salon programı tertip ettiler. Programa eyalet valisi de dahil oldu ve bir konuşma yaptı. Programda Bakan'a Türkiye'deki kardeşlerinize mesajınız ne olur dediğimde;

  • İHH'nın Darfur bölgesinde 1960 yetime sponsor olduğunu, bunun devam ettirilmesini ve diğer yetimlere de destek olunmasını,
  • Kuraklığın olduğu bu bölgedeki insanların hayata tutunmalarının yegâne yolunun su kuyusu olduğunu, İHH'nın bölgede 7 su kuyusu açtırdığını; ancak su kuyusu ihtiyacının daha fazla olduğunu,
  • Mülteci kamplarında yaşayanların barınmanın yanında yiyecek ve su sorunlarının giderilmesi konusunda hiçbir şey yapamadıklarını, bu konuda yardımcı olunmasını,
  • Bu ziyaretlerin eskiden aynı kaderi/kederi paylaşan iki kardeş halkın aralarındaki sevgi bağlarının çok daha güçlenmesine sebep olacağını ve sık sık devam etmesinin yanında selam ve dualarını gönderdiler.

Lokman İPEK / Sudan / 05.05.2014

Trabzon İHH İnsani Yardım Derneği © 2017. Tüm Hakları Saklıdır.