Gıda Dağıtımı ve Sağlık Taraması - Arakan
Gıda Dağıtımı ve Sağlık Taraması - Arakan
01.03.2017
AID (Uluslararası Doktorlar Birliği) bünyesinde Arakan'da sağlık taraması yapmak ve bu alanda ihtiyaçları tespit etmek amacıyla 20 kasım Salı akşamı yaklaşık 10 saat sürecek yolculuğumuz başladı.


Daha öğrencilik yıllarından adını duyduğum ama Haziran ayındaki olaylara kadar bir dahada hatırlamadığım garip belde, yarını olmayan insanların, vatanlarında vatandaşlık hakkı olmayan mazlumların ülkesine, Arakan'a gitmekti gayemiz. Önce Tayland'ın başkenti Bankok'a gidiyoruz, oradaki Myanmar elçiliğinden vize alıp ertesi gün Myanmar'ın başkenti Yangon'a doğru yola çıkıyoruz. Yangon havaalanında İHH'nın partneri MRF (Myanmar Yardımlaşma Vakfı) yetkilisi Muhammed Nasır bizi karşılıyor. Kucaklaşıyoruz, gözlerimizi biraz mahcup şekilde kaçırarak. O ise hep gülümsüyor. Türk büyükelçiliğine gidiyoruz. Büyükelçi ile tanışıp durum değerlendirmesi ve yapmak istediğimiz faaliyetler hakkında konuşuyoruz. Önerilerini alıyor ve dönüşte tekrar buluşmak üzere ayrılıyoruz. Ertesi gün Arakan'ın başkenti Sittwe'ye uçuyoruz. Saat 11.00 gibi Arakan'a ulaşıyoruz. Rüya gibi. Arakan'dayız işte.

Ramazan ayında Bangledeş'teki Arakan mülteci kamplarına gitmemiz söz konusu olmuş, ancak gerçekleşmemişti. Şimdi ise, gerçek Arakan'daydık. Ortamın gergin olduğu her haliyle belli. Gerek havaalanı gerek otele giden yol boyunca pek çok asker-polis var. Gözlerimiz müslüman görünümlü birilerini arıyor, ama nafile, göremiyoruz. Bizimle Arakan'a gelen MRF yetkilisi müslüman olduğunun bilinmesini istemiyor. Gerek yerel hükümet gerekse diğer insanlar onun hala "Budist" olduğunu zannediyormuş. O ise uzun zamandır müslüman. Ailesini soruyoruz "Elhamdülillah, onlarda müslüman oldular" diyor. Mekke'de îmanını gizleyen sahabeleri hatırlıyoruz. Konuşuyoruz. Arakan'da 14 kent olduğunu, 3 tanesinin sadece budistlerden oluştuğunu, diğer 11 kentte müslümanların olduğunu söylüyor. Yıllardır budistlerle beraber yaşıyorlardı. Ama haziran ayındaki olaylardan sonra müslümanların yaşadıkları şehirlerden zorla çıkarılıp kamplara toplandığını söylüyor. 11 adet kamp var Sittwe'de. Ertesi günlerde hepsini ziyaret etmeyi Allah nasip ediyor bize. Bu kamplarda BM'ye göre resmi rakamlarla 75.000 kişi yaşıyor. Yine hem BM ye göre hem de gördüklerimize ve konuştuğumuz kişilere göre de gerçek rakam çok daha fazla. Başkent dışında 8 ayrı şehirde de kamplar var. Buradaki nüfus ise BM ye göre 35.000.

Otelde birden başlayan ezan sesiyle içimiz bir hoş oluyor. Bu nereden diye sorunca müslüman mahallesinden diyor. Gidelim diyoruz hemen oraya. Mahallenin haziran ayındaki olaylardan sonra askerler tarafından çevrildiğini ve giriş-çıkış yasağı olduğunu söylüyor. Olsun girelim diyoruz yinede, siz girerseniz, sizi ben getirdiğimden MRF'nin ofisini darmadağın ederler diyor. Mecburen susuyoruz, utanıyoruz halimizden. Ertesi gün ezan sesleri kesiliyor. Endişemiz artıyor ama haber de alamıyoruz. Dönünceye kadar bir daha ezan sesi gelmiyor mahalleden.

Pazar günü müslüman kamplara gidiyoruz. Gördüklerim karşısında şok oluyorum. Bu kadar kötü bir durum nasıl olabilir diyorum kendime. Cevabım yok. Ekibimizden iki kişi geçen sene Somali'den gelenlerin yaşadığı Dadaab mülteci kampında da çalışmışlar. Onlara soruyorum, hangi kamplar daha kötü diye. Dadaab buraya göre cennet gibiydi diyorlar. 3 ayrı noktada gıda dağıtımı yapıyoruz. Ellerinde defterlerle geliyorlar. Hangi aile kaç kişi, gelen pirinç ne kadar, kime ne kadar verilecek, yazıyorlar. Kimse kimsenin hakkını istemiyor. Çok fazla çocuk olmasına rağmen ne büyüklerden ne de çocuklardan hiç kimse bizden bir şey istemiyor. Bizle gelen gazeteci arkadaş 110 ülke gördüğünü, bu tür bir yerde ilk defa kimsenin kendisinden para veya başka bir şey istemediğini söylüyor.

Çocukların Kur'an okuduğu bir yer dikkatimizi çekiyor. Hemen duruyoruz tabii. Kur'an okuyan çocuklar bir tarafta, Kur'an'a geçmeye çalışan çocuklar bir tarafta. Etraftan yükselen Kur'an sesleri içimizi bir hoş ediyor. Yanlarına koşuyoruz. Hemen resimler çekiliyoruz Arakan'lı Kur'an talebeleri ile. Buranın yan tarafında mescid olarak kullanılan bir yer var. Yetersiz olduğunu söylüyorlar. Başka kamplarda da mescid ihtiyacı, çocukların eğitimi için okul ihtiyacı dillendiriliyor. Sırtlarına giyecek doğru bir elbise, boğazlarından geçecek yeterli ekmekleri olmayan bu kişilerin Kur'an öğretimi ve çocukların okul ihtiyacı konusundaki hassasiyeti bizi etkiliyor. Kamplardaki hem genel durum çok kötü hem de insanların sağlık durumu. Türkiye'den müslüman doktorların geldiğini duyan, muayene edilen çadırlara koşuyor. Selam veriyorlar, Aleykümselam dediğimizde birbirlerine sevinçle bakıyorlar. Sanki "çok şükür, müslüman birileri bizim dertlerimize ortak olmaya gelmiş" der gibiler.

3 saat kadar yoğun şekilde muayene edip ilaç veriyoruz. Pek çok kişide verem hastalığı, muhtemelen kanserler, kronik hastalıklar, kansızlık, solunum yolu enfeksiyonları, sıtma hastalığı var. Hastaneye gitmesi gerekenler var. Hem hastanelerde tüm işlemler ücretli olacağından hem de hastanenin yerel doktorlarına güvenmediklerinden gitmek istemiyorlar. Müslüman olanlara bilerek yanlış tedavi verdiklerini söylüyorlar. Arakan'da faaliyet gösteren UN(Birleşmiş Milletler), UNICEF(Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu), UNHCR(BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ), MSF(Sınır Tanımayan Doktorlar) yetkilileri ile görüşüyoruz. Arakan'da sadece başkent Sitwe etrafında değil diğer 8 ayrı şehrinde daha müslüman kampları olduğunu ve bu kamplarda resmi olarak 35 bin kişinin yaşadığını söylüyorlar. Sitwe etrafındaki kampların görece olarak daha iyi olduğunu, diğer kamplarda hayatın çok daha zor olduğunu öğreniyoruz. Kısaca durum çok kötü…

Dönme vakti geldiğinde yüreğimizin bir parçasını Arakan'da bırakarak Myanmar'ın başkenti Yangon'a dönüyoruz. Elçiliği arayıp durumu anlatınca büyükelçi bizi akşam yemeğine götürüyor. İzlenimlerimizi paylaşıyoruz. Daha sonra Tayland'a, oradanda İstanbul'a dönerek görevi bitiriyoruz. Döndüğümüzde birileri bize "Arakan'da sağlık taraması yapan ilk hekimler siz oldunuz, helal olsun size" benzeri şeyler söylesede ve paylaştığımız resimleri görünce övgüler dizsede, biz biliyoruz ki yaptığımız iş yapılması gereken yanında "deryada damla misali"dir. Kimse onlara "iyilik yaptığımızı" düşünmesin. AID (Uluslararası Doktorlar Birliği) Başkanı Dr. Mevlit Abinin dediği gibi "Amacımız iyilik değil hizmet etmek. Unutmayalım ki biz onlara, onların bize olduğundan daha fazla muhtacız"

Dr. Murat Kadir TOPCU / Arakan / 06.12.2012

Trabzon İHH İnsani Yardım Derneği © 2017. Tüm Hakları Saklıdır.